İYİ OLMAK
Posted in DENEME YAZILARIM on 16 Ekim 2013
Her toplumda büyükler küçüklere iyi insan olmalarını öğütler. İyi insan olmak ne demektir? Neler iyi neler kötüdür? Bütün mesele bunu ayırt edebilmekte yatmaktadır.
İyi değerlendirmesi kültürlere, dinlere, ailelere, eğitim seviyesine, ekonomik duruma vb değişkenlik göstermektedir. Mutlak iyi var mıdır? İyiyi neye göre tanımlayacağız. Doğru nedir? Güzel nedir? Bir doktorun bir insana sağlam diyebilmesi kadar zordur. Doktorun her sistemi değerlendirmesi hatta genetik şifreye kadar tanımlayabilmesiyle bile kişiye tamamen sağlam demesi bir risktir. Bu kişi her hangi bir bilinmeyen hastalığı taşıyor olabilir. Bu nedenle doktorun o kişiye ancak bildiğim kadarıyla ve şu an sağlıklısınız demesi mümkündür. Bir davranışın da iyi olmasını tarif, bu kadar zor olabilir. Bir babanın iyi dediği davranışı evladı bile doğru ve iyi bulmayabilir.
Bu nedenle iyinin değerlendirmesini sağlam dayanaklara ve değişmezliklere bağlamak gerekir. Bir cihaz için en iyi şartları onu yapan bilir ve kullanma rehberinde belirtir. Bu kuralların dışında kullanılan cihaz bozulabilecek ve üretici firma sorumluluk kabul etmeyecektir. İnsan bir makine değildir ve tek başına değil toplu olarak yaşar. Onun arızası bütün topluma da zarar verebilecektir.
Bizim için iyi değerlendirmesini kim doğru olarak yapabilir? Bu ancak bizi ve çevremizi en iyi tanımlayabilen bir zat olabilir. O zaman bizi en iyi kim tanımlayabilir? Bir cihazı nasıl ki en iyi tanımlayabilecek onu yapan kişi olması gerektiği gibi bizi de en iyi tanımlayabilecek zat bizi ve bize uygun yaşabileceğimiz çevreyi de bilen ve yaratan biri olmalıdır. Bu zat Allah’tır.
Allah insanları yaratırken onu yoktan var etti. Dolayısıyla onun bütün özelliklerini, nerede ve nasıl yaşayabileceğini, ne yaparsa arıza vereceğini veya sağlıklı ve mutlu olabileceğini en iyi bilecektir ve nasıl bir çevrede yaşabileceğini bildiğinden tüm çevresini, yediğini, içtiğini yani ihtiyaçlarını da bilmek durumundadır.
O zaman, iyiyi bilen tek Allah’tır. O, ne derse doğrudur ve mutlak iyiyi, değişmezi ancak O söyleyebilir. İyi kavramı çok geniştir. Sağlığımız için iyi, ailemiz için iyi, geleceğimiz için iyi, toplumumuz için, dünya için, her şey için iyi. O takdirde her konuda iyiyi tanımlamak gerekecektir. Kalbimiz için iyi nedir, hangi davranışımız daha iyidir vb?
Bütün bunlar için öyle bir rehber var ki hepsini içine almaktadır. Bu, Kur’an-ı Kerim’dir. O’ndaki her ayet iyi değerlendirildiğinde sağlığımız için de, toplum için de, teknoloji vb için de en iyiyi bulmak mümkündür. İnsandaki, toplumdaki ve çevremizdeki bütün arızalar O’nu doğru değerlendirememekten veya ona uymamaktan dolayıdır. AİDS niçin çıkmıştır, karaciğer hastalıkları, kalp hastalıkları nedendir? İnsanlar niçin ahlaki sorunlar yaşamaktadır? İnsanlar niçin savaşmaktadır? Mutlu olanlar kimlerdir ve niçin mutludurlar?
Bütün mesele Kur’an-ı yani Allah’ın kanunlarını doğru anlayabilmektedir. O’nu en iyi anlayabilmenin yolu en iyi rehberden yani peygamber efendimizin yolundan yani İslam’dan geçmektedir. Allah bizim için İslam’ı seçmiştir. Değişmez doğru ve iyi oradadır.
SEVGİ
Sevgi ve seviyorum sözleri hayatımızda belki en çok kullandığımız ve herkesin itirazsız kabul ettiği anlamlı kelimelerdir.
Her insanın kabul ettiği ve gerekli gördüğü dünyadaki en güzel duygu olan sevgiye rağmen neden insanlar ve milletler geçinemezler, kavga ve savaşlar olur?
Sevilen şey paylaşılamamaktadır.’’İşte ben insanları severim ama’’ ile başlayan ve kavgaların sebebi olan faktör. Paylaşamamak!
Neleri paylaşamıyoruz? Para, makam, kadın, anne, baba, eş, çocuklar, vatan, iman, ekmek vb.
Gelin kaynana, ikisi de kadın ve ikisi de dünyanın en güçlü duygusu olan annelik sevgisine sahip olmalarına karşılık genelde dünyanın her yerinde geçinemezler. Neyi paylaşamazlar? Neden birbirlerine diken gibi batarlar? Ortak noktaları birinin oğlu, diğerinin eşidir. İkisi de bu kişiyi çok sevdiklerini söylerler. Birinin torunları diğerinin çocukları yine ortak noktalarıdır. Dünyanın en güzel varlıkları olan çocuklar. Ama onları doyasıya sevmek veya sevememek. Her gelin oğulları varsa ilerde kaynana olacaktır. her kaynana geçmişte gelindir. Buna rağmen geçimsizlik. Bütün mesele eşi veya oğlu, çocuk yada torunu paylaşamamak mı? Kuşak farkı mı? İlgiler mi? Yoksa yoksa!!! birbirlerini rakip olarak görmek ve birbirlerini anlamaya çalışmamak mı? Gerçek suçlu kim ve esas faktör nedir?
İnsanlar birbirlerini sevmeyebilirler. Sevmek zorunda olmadıkları da söylenir. (Bana göre zorunda oldukları şey: sevmeye çalışmak olmalıdır). Fakat herkes birbirine saygı göstermek zorundadır. Bir diğer önemli faktör birbirlerini anlamaya çalışmak ve anlayış göstermektir. Bunun içinse en gerekli olan şey ise güzellikleri, iyilikleri ve doğruları görmek, yanlışları öncelikle kendinde aramaktır. Efendimiz ne güzel söylemiştir. Başkalarının güzelliklerini görmede güneş gibi aydınlık ve yanlışlarını görmede gece gibi karanlık ol. Hatayı önce kendinde ve tarafsız bir gözle sorgulamak en güzel fazilettir.
Bir diğer güzel davranış paylaşmayı bilebilmektir. Şunu iyi bilmek gerekir ki paylaşılan şey daha da değer kazanır. Çünkü artık onun en az iki sahibi vardır ve iki kişi tarafından korunacaktır. Bu nedenle din ve vatan en değerli varlıklardır. Onları paylaşan ve paylaşmak güzelliğini yaşayan insan sayısı çok fazladır. Güzellikler paylaşıldıkça artar ve değer kazanır, acılar ise paylaşıldıkça azalır.
O zaman gelin birbirimizi sevmeye çalışalım, birbirimize saygı gösterelim ve paylaşmayı bilelim. Allah sevginin en yücesine sahiptir ve sevenleri sever.
GÖRMEK
Görmek, insanların günlük hayat içinde değerinin farkına varamadığı, çok sıradan bir duyu. Belki de bu sebeple Türk filmlerinde sıklıkla kör kız veya erkek filmleri konu edilmekte, bakarken göremeyen insanlara görmenin değeri anlatılmaktadır.
Bir an için gözlerimizi kapatıp düşünelim. Çevremizi değerlendirelim. Renkler, aydınlık, sevdiklerimizi seslerini duymadıkça görememek vb. Anlayabiliyor muyuz görmenin değerini ve gözlerimizi?
Diğer yandan göremeyen insanlar nasıl yaşıyorlar? Hayatları gerçekten bir zindan mı? Yoksa gerçekte gören onlar mı?
Görmek sadece gözlerle mi olmaktadır? Yoksa gönül gözü var mıdır? Sadece cisimler yani bir hacme sahip kütleler mi görülmektedir? Bir çok şeyi ve olayı görmeden gözümüzün önünde canlandırabiliyor muyuz?
Elmanın veya her hangi bir cismin düştüğünü herkesin görmesine rağmen, onun gizlediği yer çekimini gören Newton gerçek gören ve diğer bakanlar bakar kör mü?
Acaba her zaman gerçekleri mi görüyoruz? Yoksa görmek istediğimizi mi görmeye çalışıyoruz?
Ne güzel bir manzara, ne güzel bir araba, ne güzel bir kız veya erkek diyebilmek. Anlayabiliyor muyuz bunun değerini. Eşimizin, çocuğumuzun, bebeğimizin yüzünü görmemek nasıl bir duygu uyandırır içimizde. Hele hele bir çocuk düşünün annesini görememesi, oyuncaklarını, bebeğini görememesi, top oynayan çocukların sesini duyup oynayamaması. Hem de kendini ve ruhsal durumunu savunabilecek ve koruyabilecek bir yaşa erişemediği bir dönemde. Anlayabildik mi görmenin değerini. Bizler gözlerimizle göremezken, diğer duyularıyla bizden daha iyi gören körler yanında aslında görmenin değersizliğini anlayabildik mi?
Gerçek görmenin şuurla bakmak ve gönülle görmek olduğunu şimdi daha iyi kavrayabildik mi? Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın dediği gibi düşünebildik mi? Şükredebildik mi?