DOĞU AKDENİZ, DOĞALGAZ, PETROL EMPERYALİZM. BAĞIMSIZLIK VE YUNANİSTAN
Posted in Günlük Görüş ve Yorumlarım on 14 Eylül 2020
Türkiye, Osmanlı’nın yıkılışı ile kurulan ve egemenlerin (emperyalist batı) devamlı kontrol altında tutmak üzere planladığı, görünüşte bağımsız fakat bütün söylem ve faaliyetleri egemenler tarafından oluşturulan bir ülke idi. Bütün bunlar İstiklal Harbi zaferimize rağmen Lozan’da bağımsızlığımızın imzası yalanıyla bize yutturulan yalanlardır. Lozan’da bizi güçlü ve bağımsız kılacak bütün her şey elimizden alınmıştır. Anayasamız, yasalarımız iç düzenimizi kontrol ederken petrol bölgeleri Musul, Kerkük, Kuzey Suriye, Batı Trakya Misak-milli sınırları içinde olmasına rağmen terkedilmiş, Egede deniz hakimiyetimizi ve gücümüzü oluşturacak Adalar ve Boğazlar, Akdeniz’deki kale Kıbrıs terkedilmiştir. Montrö anlaşması ile boğazlarımızda asker bulundurmamıza rağmen geçiş kontrolleri bizde değildir.
Ayrıca kurulan CHP ile ve iki dudak arasından çıkan ikinci TBMM ile Lozan Anlaşması imzalanmıştır. O andan itibaren CHP devletin sahibi olarak ilan edilmiş bütün devrim denilen devirimler CHP ile millete zorla kabul ettirilmiş ve karşı çıkanlar idam edilerek katledilmiştir.
Bütün bunları niçin anlattım? Çünkü bunları bilmezsek bugünü ve kimin kimin yanında olduğunu anlayamayız. Zamanımızdaki Türkiye’nin önündeki engel muhalefet bu dönemin ve zihniyetin yetiştirdiği sömürgeci batının kullandığı kişi, parti, kurum kuruluşlar ve basındır. Bunlara bu gözle bakmazsak algı operasyonlarına teslim oluruz.
1950 seçimleri ile Türk Milleti bütün bu oyunların farkında olduğunu ve ne istediğini Demokrat Parti ve rahmetli Adnan Menderes’i seçerek göstermesine rağmen bu dönemde dikleşmeye ve ayağa kalkmaya çalışan Türkiye 1960 İhtilali ile tekrar kontrol altına alınmıştır.
1974 de Kıbrıs’ta Makarios ve Nikos Samson tarafından Enosis parolasıyla Yunanistan’a bağlanma girişimi ve Türk katliamı teslimiyetçi Bülent Ecevit’e rağmen milletin ve şanlı tarihimizin sahibi rahmetli Necmettin Erbakan tarafından yapılan Kıbrıs barış Harekâtıyla akamete uğratılmış ve Kıbrıs kurtarılmıştır. Bu dönemde yine Milliyetçi Cephe zihniyetiyle vatanperverler birleşmiş ve haklarımız ve milli manevi değerlerimiz öne çıkarılmış ve uyuyan milletimiz uyanmaya başlamıştır.
İşte, tam bu dönemde yine 12 Eylül 1980 İhtilali ile Türkiye tekrar dizayn edilmeye çalışılmış, NATO dan ayrılan Yunanistan tekrar Kenan Evren’in onayıyla NATO ya katılmış ve anayasa ve yasalar milletin egemenliğine engel olacak şekilde tekrar dizayn edilmiştir.
Fakat yine bu dönemde rahmetli Turgut Özal milletin milli manevi değerlerine sahip çıkan, şanlı tarihimiz ve coğrafyamızı dile getirerek sınırlarımız “Adriatik’ten Çine kadardır” deyince Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine ziyareti sonrası zehirlenerek katledilmiştir. Aynı durum rahmetli Necmettin Erbakan hocamızın Refah iktidarı döneminde D8 koalisyonu ile İslam liderliğine soyunulunca 28 Şubat 1997 de post modern darbe ile iktidarı sonlandırılmıştır.
3 Kasım 2002 seçimleriyle uyanan aziz milletimiz Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Partiyi iktidara getirmiştir. Bu seçimler, Türkiye’nin tarihini değiştiren seçimler ve Erdoğan’ın milletimizin makus talihini yenen bir Türk İslam lideri olmasını sağlamıştır. Bu dönemde, öncelikle ekonomi güçlendirilerek “Güçlü Ordu Güçlü Türkiye” sloganından “Güçlü Türkiye Güçlü Ekonomi ve Güçlü Ordu” zihniyetine geçilmiştir. Bu zihniyetle güçlenen ekonomi, yapılmak istenen darbe girişimlerine milletin desteği ile engel olmuş ve bununla birlikte milleti özgürleştiren demokratik yasalar oluşturulmuş, TSK milli hale getirilmiş darbeci zihniyet en son 15 Temmuz’da milletin kahramanlık destanı şamarıyla yok edilmiştir. Güçlü ekonomi desteğiyle 2013 Mayıs ayında IMF ye borç sıfırlanarak ekonomi ve sonrasında milli silah, uydu ve haberleşme sistemleri ve istihbaratımızla komuta kadememizle Kuzey Suriye Ve Irak’ta ve yurt içinde yapılan operasyonlarla emperyalist batının Türkiye’yi boğucu ve yok edici bütün planları ayaklar altına alınmış, üstüne üstlük Katar, Sudan Somali ve sonunda Libya ile uzak bölgelerde de hem Türkiye gücü askeri ve ekonomik olarak anlaşmalarla gücüne güç katmış ve hem de Davos’ta “One minüt” ve BM genel kurulunda “Dünya beşten büyüktür” ilanıyla dünya mazlumlarının ve sömürülenlerin dili olunmuş ve emperyalizme başkaldırılmıştır.
Burada da kalınmamış “Mavi Vatan” sloganıyla Ege ve Doğu Akdeniz’de münhasır bölge ilanı ve Libya ile yapılan anlaşmayla denizlerimizin de vatanımız olduğu ilan edilmiş, alınan sismik araştırma ve sondaj gemilerimizle denizlerimizdeki doğalgaz ve petrol cevherlerimiz araştırılmış ve sonunda Karadeniz keşfiyle müjde gelmiştir. Bütün bunlar Emperyalist batının gözünde “Osmanlı geliyor” korkusunu ve güçlenen Türkiye’nin kendi çıkarları için en büyük tehdit ve Recep Tayyip Erdoğan’ın dünyada emperyalizmin karşısında tek lider ve tehdit olduğu gerçeğini ortaya koymuştur.
Emperyalizm, zamanımızda direk kendisi savaşmak yerine vesayetçi piyonlar kullanarak hem silah satarak, kredi vererek ülkeleri ve örgütleri kullanmakta, elini ateşe sokmadan kebabını kaymağını yemekte ve hem de kendisi için tehditleri ortadan kaldırmaktadır. İşte, Yunanistan burada Türkiye’ye karşı sömürülen piyon ve vesayetçi konumundadır. Eğer emperyalistler Türkiye’yi devre dışı bırakabilirse petrol ve doğalgazı Yunanistan’a bırakmayacak ve Yunanistan’ı kontrolünde bir ülke olarak tutacaktır.
Halbuki Yunanistan, bunları görebilse anlayabilse Türkiye ile düşmanlık yerine dost olarak silahlanma ve kredilerle emperyalizme köle olmaktan kurtulacak ve yapılacak olan anlaşmalarla Ege ve Akdeniz varlıkları ortak kullanılarak hem Yunanistan ve hem de Türkiye güçlenecektir.
Tabii olarak en önemli sorun, ülkemizde Erdoğan liderliğinde aziz milletimiz ve muhalefetimiz birleşerek üzerimize oynan kirli oyunlara karşı dimdik durmamız gerekirken muhalefetin Erdoğan’a düşman olacağım indireceğim derken Türkiye’yi sırtından hançerlediğinin farkında olması gerekir.
Biz milli birliğimizi güçlendirdiğimiz ve üzerimize oynanan oyunlara karşı dimdik durduğumuz sürece bizi kimse yıkamaz.
Uz. Dr. Cengiz Sandıklı 14.09.2020